Kendimizi bildik bileli makyaj hayatımızda var. Küçükken annemizden teyzemizden görüp de yüzümüzü komik bir şekilde boyadığımızı nasıl unutabiliriz ki! Acaba hiç düşündünüz mü makyajı ilk kim bulmuş? Neden bulmuş? Nasıl bulmuş? Makyajın insanı güzelleştirileceği nasıl fark edilmiş? Belki şimdiye kadar makyajın tarihini düşünmek aklınıza gelmemiştir ama biz yazalım, bir köşede dursun
Arkeolojik çalışmalara bakıldığında çok eskiden yaşayan insanların aslında makyaja meyilli olduğu görülüyor. Bir şekilde pigmentleri nasıl bulacaklarını, nasıl hazırlayacaklarını keşfetmişler ve yağlı maddelerle karıştırarak mağara duvarlarını ve vücutlarını boyamışlar. Bu da kimyasal karışımların başlangıcı olmuş diyebiliriz. Tabii ki o dönemde vücutlarını boyamanın amacı güzel görünmek yerine tehlikelerden korunma şekliydi. Tarih öncesi pigmentlerin analizi 17 farklı rengin kullanılmış olduğunu gösteriyor. Boyalar bitkilerden elde edilirmiş. En çok kullanılan renkler ise beyaz, kırmızı, turuncu ve yeşil olmuş. Yani doğanın renkleriyle uyumlu, gerektiğinde sizin en az şekilde görünmenizi sağlayacak renkler…
Makyajın tarihi milattan binlerce yıl öncesine kadar gidiyor. Mısır ve Asur uygarlıklarından itibaren makyajyapılmaya başlandığı söyleniyor. Mısır duvar resimlerinde figürlerin, eski Mısır krallarının bile yüzlerinin gözlerinin hep makyajlı, boyalı olarak çizildiği hiç dikkatinizi çekti mi? Mısır’da özel törenlerde kral ve rahiplerin yüzleri tören makyajı adı altında özel olarak boyanırmış. Eski Mısırda özellikle gözleri belirginleştirmek için sürme çekildiğini bilirsiniz. Mısırlılarda göz makyajı, bakırın, yeşil maden filizi ve kurşunun koyu gri maden filizi ile dövülüp ezildikten sonra karışım halinde bir kutuya yerleştirilen tozla yapılırmış. Yanaklar ve dudaklar ise yağ ile karıştırılmış kırmızı toprak boyası ile boyanırmış.
Zaman ilerledikçe makyaj genelde kadınların yaptığı ve güzelleşmek için uyguladıkları bir işlem haline gelmiş. Yanakları ve dudakları renklendirmenin daha sağlıklı bir görünüm kazandırdığı keşfedilerek uygulanmaya başlanmış. Bu güzelleşme adımları ilk olarak Asya’da başlamış. Büyük ihtimal o dönemin en süslü kadınları Hindu’larmış. Eşlerine güzel ve çekici görünmek için çok çaba sarf ederlermiş. Hindu kadınlar için kozmetik ürünleri ve parfümler üretilirmiş. Bu yüzden Hindu kadınları güzellik tüyolarını öğrenmeye çalışır, dövme yapmayı, saç ve tırnak boyamayı, giysilerine hava katmayı öğrenirlermiş. Göz kapaklarını bazlı bir boya ile boyar, yüzleri ve kolları safran tozu ile sarartır, ayak tabanlarını da kına ile kızıllaştırırlarmış. Hatta günümüzde bile bu geleneksel makyaj yapımına devam edenler varmış!
Konu sağlığa doğru kaydıkça güzellik ve kozmetik tek bir kitapta toplanmış. Yunanlar zamanında Hipokratesve arkadaşları dermatoloji üzerinde çalışarak perhizin, jimnastiğin, güneşin, banyoların ve masajın sağlığa ve güzelliğe olan faydalarını araştırmışlar. M.S. 130 – 200’de ise Galenus tarafından Local Remedies isimli ilk kozmetik kitap çıkarılmış.
Eski Romalılar makyaja pek önem vermezmiş. Fakat Müslüman ve Yahudi dünyasında kozmetiğin yeri önemliymiş. Kutsal kitaplarda bile kozmetikler ayrıntılı bir şekilde yer alır. Kur’an’da sürmenin kullanılması bir sürede tavsiye edilmiştir.
İlk başlarda İngiltere’de soluk ve doğal görünmenin daha güzel olduğu düşüncesi yaygınmış. Kraliçe Elizabeth’in tahta çıkışı ile beyaz ten güzellik, mükemmellik simgesi haline gelmiş. Orta Çağ kadınları bu mükemmellik fikrini öyle ileri götürmüşler ki şakaklarındaki ve boyunlarındaki bütün tüyleri almışlar. Beyaz pudra kısa sürede vazgeçilmez bir kozmetik urun haline gelmiş. Bu pudra arpa ilave edilmiş nişasta ve su mermerinden veya beyaz kurşundan yapılırmış. Kırmızı toprak boyası allık olarak kullanılırmış. Dudaklar ise su mermerinden veya Paris alçısından yapılan kalemlerle boyanırmış. Bu maddeler önce toz haline getirilir sonra da renklendirici bileşim maddeleri bir macunla karıştırılmış. Bu karışım yuvarlanarak tebeşire benzer bir biçime getirilir ve güneşte kurumaya bırakılırmış. Elizabeth devrinin asilleri ciltlerini dışarı çıktıkları zaman güneşten koruyabilmek için yumurta akını ince bir tabaka halinde yüzlerine sürerlermiş. Bu maske moda olan beyaz teni korumada çok etkiliymiş.
Takip eden yıllarda değişen modaya karşı makyaj hemen hemen II. Charles dönemine kadar aynı kalmış. Bu dönemin normal makyajında ise pudrayla beyazlatılmış beyaz bir yüz ve Sevilla’dan getirilen İspanyol deri allıkla kırmızı yanaklar ünlüymüş. Bu deri parçası yanağa sürüldüğünde kırmızı renk verirmiş. Lekelerde ayni tür deriden yıldız ya da hilal şeklinde kesilmiş parçaları yüzlerine yapıştırırlarmış..
Kozmetiğe en çok merak duyulan dönem 18. yüzyıl Avrupa’sında gerçekleşmiş. Güzellik anlayışı değişmiş. Tek tip makyaj moda olmuş. O dönemde İngiltere’de ve Fransa’da hem kadınlar hem de erkekler tamamen yapay bir görünüme ulaşmaya çalışırlarmış. Yüzler beyaza boyanıp, peruklar takılıp, özellikle yanaklar ve dudaklar belirginleştirilirmiş. Sarayda kral ve çevresinin erkek ve kadınların yüzlerinde bu makyajla gezermiş. Bu dönemde makyajın yanı sıra büyük peruklar da moda olmuş. Özellikle davetlerde ve partilerde beyaza boyanmış yüzleriyle kırmızı yanak ve dudaklı erkek ve kadınlar görülürmüş. Hatta bir dönem kozmetikte öylesine ileri gidilmiş ki, o anki teknoloji yeterli olmayacağı için, insanlar farkında olmadan öldürücü ve tehlikeli boyaları yüzlerine uygulamışlar! Örneğin kırmızı civa sülfürü olan fucus kırmızısı boyayı dudaklarına, sülfürik asit olan vitrol yağını ağartmak için saçlarına sürmüşler! Yüze beyaz ten sağlamak amacıyla sürülen beyaz kurşun baş ağrılarına, baş dönmelerine, kabızlığa, hatta körlüğe dahi sebep oluyormuş. Bu yanlışlar dengesiz beslenme ve düzensiz yasam şartları ile birleşince kadınlar güzelliklerini otuzlarına kadar koruyabiliyormuş. Buna rağmen bu olumsuzlukların hiçbiri beyaz kurşun pudranın kullanılmasını durdurmamış. Bir diğer garip moda da şıklığın zirvesi sayılan fare derisinden yapılan kaşlar kullanılıyormuş. Buradan ne kadar şanslı olduğumuzu, artık kolayca kullandığımız ürünlerin içeriğine ulaşabileceğimizi hatırlatmak isteriz.
6.yüzyıl civarında sahne makyajı yapılmaya başlanmış. Canlandırılan rollere uygun makyajlar yapılarak maskeler takılmış. Elektriğin bulunmasıyla sahne makyajı daha da önem kazanarak daha yaratıcı makyajlar ortaya çıkmış.
1880’lere doğru ise teknolojinin ve yayıncılığın gelişmesi, reklamın bulunması ile kozmetik tarihinde yepyeni bir dönem başlamış. Gördüğünüz gibi her kültürün kendine özel makyaj teknikleri varmış. Kozmetik geliştikçe ve ruj,allık, fondöten, pudra, maskara gibi isimler altında ürünler üretildikçe makyajımız ortak hale gelmeye başlamış. Kadın her yerde kadındır, her zaman güzel görünmek ister.
Bize bu kelimelerden ulaştınız: Makyajın tarihi, makyaj nasıl bulundu, makyajın keşfi, makyajı kim buldu, kadın sitesi, güzellik.
YAZININ DEVAMI ==> Makyaj ve Tarihi